27 Ekim 2010 Çarşamba

Düş'ün Gücü

Geçen gün bir yerde Mahatma Gandi’nin şu sözünü okumuştum ; “Söylediklerinize dikkat edin düşüncelerinize dönüşür, düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür, duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür, davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür, alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür, değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür, karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür.”

   Bence de aynen böyle, hatta düşünmek başlatır herşeyi, beyinden geçirmek… Ne düşünürsen onu yaşarsın ya da düşündüklerini gösterir sana hayat da diyebiliriz buna. Bir iki ay önce okuduğum James Allen’in “Düşüncenin Gücü” adlı kitabının ana kuramı da buna dayanıyordu. En basit haliyle “iyi düşün iyi olsun” felsefesiyle açıklanacak olan bu kuramla günlük hayatımızda da bir çok kez karşılaşıyoruz farkında olmadan. Ben kendi adıma çok kez karşılaştığımı söyleyebilirim. Ne düşünsem, aklımdan ne geçirsem bir süre sonra önüme çıktığını görüyorum. Sonra ise ben bunu düşünmüştüm bak yine oldu diyorum. Buna paralel olarak, son yılların en popüler kitaplarından olan “The Secret”ın filmini ilk izlediğimde bana çok saçma gelmişti. Sonra ikinci kere izledim. Ama yine de bir insan nasıl istediği eve, arabaya sahip olmanın hayalini kurarak bunları elde edebilir ki diye düşündüm. Aslında orada anlatmak istediği de sadece hayal kurup bunların sana gelmesini beklemek değil. Hedefin için çabalayıp, yapman gerekeni yapıp, daha sonra bunun gerçekleşeceğini umarak pozitif düşünceyle yaşamak. Bu açıdan düşününce orada anlatılan ana felsefe, yani; düşünce gücü ve evrene mesaj gönderip, geribildirimini bekleme olayına katılmamak elde değil. Bunun bir çok örneğini yaşamış bir insan olarak katılmamak hiç değil hatta…

   Bundan bir süre önce şunu farkettim ki kafama aniden giren , o an için aslında çok da önemsemediğim ve geri plana attığım ama daha sonra belli periyodlarla aklıma gelip düşündüğüm bir çok şey gerçekleşti. Evrene mesaj mı yolladım yoksa eskilerin tabiriyle saatine mi denk geldi onu bilemeyeceğim ama bu oluyor. Mesela bu mesaj gönderme olayını en minimal şekilde örneklemek gerekirse; bir insanı beynimden geçirdiğimde ona yoğunlaştığımda ve aramasını dilediğim anda aradığını görüyorum. “Kalp kalbe karşıdır” sözüyle anlatılan bu durumda bizim evrene, evrenin de o kişiye mesaj göndermesiyle bir çeşit telepatik iletişim sağlanıyor olabilir. Sizin de uzunca bir süredir hatta yıllardır görmediğiniz arkadaşınız ansızın, çok alakasız bir şekilde aklınıza geldiğinde, çok değil bir kaç gün sonra ya da maksimum 1 hafta içinde bir yerde karşınıza çıkmıyor mu..? Çok canınızın çektiği bir yemeği ya da yiyeceği kimseye söylemediğiniz halde bir kaç gün sonra eve geldiğinizde karşınızda bulduğunuz olmuyor mu..? Mutlaka bu ve benzerleri oluyordur.

  Herşeyin beyinde başladığı ve beyinde bittiğine inanan birisi olarak, Gandi’nin de sözünde getirdiği son nokta olan “kader” denen şey aslında bizim düşüncelerimizle başlıyor. Kısacası neyi düşünürsek hayat bize onu sunuyor. Evet oturup akıldan geçirip yoğunlaşmak bize bir çok şeyi kazandırmaz ama düşünce gücünün yadsınamaz bir gerçek olduğu da kesin… Denemekten zarar gelmez ;)

Hiç yorum yok: