27 Ekim 2010 Çarşamba

Aynadaki Yüz

    Aynaya baktığında gördüğü yüz ben miyim diye tereddüt etti o sabah. Bu yüz, bu insan mı yapmıştı onları?! Bu küçük çocuk mu yakıp yıkmıştı köprüleri?! Geçtiği köprüyü yakarak olduğu yere ulaşılmamasını o mu sağlamıştı?! Karşı kıyıya varmak isteyenleri o mu mahkum etmişti sonsuza kadar bulundukları yerlere?! …

  Kendini iğrenç, çirkin, sevimsiz ve masum yüzünün altında kötü kalpli biri olarak hissetti ilk kez. Fazla haksızlık ediyordu belki de ama neden böyleydi herşey, neden böyle acımasız ve katı hissediyordu kendini! Binlerce kere duyduğu ”kalpsiz”  kelimesini ilk kez yakıştırdı o sabah kendine.

  O, hayatı boyunca insanların sevgilerine, ızdıraplarına bile anlam veremeyen biriydi. Ne kadar saçmaydı ona göre, ne kadar boştu böyle şeyler. Nasıl insanlar bu kadar iradesiz, güçsüz ve zayıf olabiliyorlardı ki! Nasıl kendilerini hiçe sayarak bir insana hayatlarını adayabiliyorlar ve kendinden çok birini sevebiliyorlar!  Onun  için güçsüzlüktü, eziklikti böyle şeyler. Oysa, içindeki o kız çocuğu bir gözyaşında binlerce şeyi saklayabiliyordu. Çok çabuk kırılabiliyordu, incinebiliyordu. Aslında çok duygusaldı, uysaldı ve bir çocuk kadar saf bir kalbi taşıyordu. Ama o kalbi hep güçlü duruyordu.  Bu yüzden yıkamıyordu onu hiçbir şey, hiç kimse. O, hep başkalarını yıkıyordu. Onu kucaklayan koskoca kalplerin büyüklüğü altında eziliyor ve büyük sevgilerden ürküp kaçıyordu. Ardına bakmadan çekip gidebiliyor ve bir an olsun hatırlamıyordu… 

  Bir anda aklından bütün yaşadıkları, yaptığı haksızlıklar geçti. Herkesin hayal ettiği şeyler onun için hep gerçekti.Çoğu insanın sahip olamayacağı sevgiye ve değere sahipti. Herkes onu incitmemek için çırpınırken, o hiç düşünmeden incitiyordu. Değer mi bilmiyordu yoksa en çok kendini mi seviyordu?! Belki de o sadece sevilmeyi seviyordu. Onun için mutluluk geçici bir şeydi ve çabuk tüketiliyordu…

  Eğildi, yüzünü yıkadı. Suratına çarptı soğuk suları. Azıcık ayılır gibi oldu. Önceki gece içtiği içkiden başı ağrıyordu ve tüm kemikleri sızlıyordu. Oysaki dün gece çok mutluydu. Alkolün etkisiyle yine herşeyi unutmuş ve bir kez daha kazanmanın zaferiyle mutluluk şarkıları söylemişti. Kazanmak diye bir şey var mıydı ya da bu bir oyun muydu ki kazanmak ya da kaybetmek olsun… Onun için oyun değildi aslında. Ama duyduğu cümle onu buna inandırmıştı. Kulağında “benimle oynadın” sesi yankılandı. Beyninde binlerce kez yankılandı sonrasında da çünkü en çok ona bu koymuştu. “Hayır oynamadım” bile diyememişti, boğazında düğümlenmişti adeta kelimeler. Susmuştu, sadece susmuştu… Bir yüreği bir kez daha kırmanın ağırlığını taşımıştı o an. Sadece özür dilemek istemişti ama ne kadar gereksizdi o an için bu özür ve ne kadar komikti aslında. Sustu, sadece sustu…

  Kafasını kaldırdı, ıslak yüzüne gözyaşının da karıştığını farketti. Ağladıkça kendini aşağılık ve acımasız bir insan gibi hissetti. Katil olmak ne kadar kolay bir şeydi. Kimisi elinde silahla öldürüyordu, kimisi de yaptıklarıyla bir insanı… Evet kendini katil gibi hissediyordu. Üstelik öldürdüğü çok sevdiği biriydi.

  Banyodan çıktı, gidip çok sevdiği bir şarkıyı açtı. Önceden yüzlerce kere dinlemişliği vardı bu şarkıyı. O gün dinlediğinde onun için daha da anlam kazandı. Sanki bugün için yazılmış diye düşündü.

  Hemen giyinip evden çıkmalıyım diye düşünüp üstüne hızla birşeyler geçirdi. Kendini kalabalık  sokaklarda buldu.  İnsanların kimisi telaşlı, kimisi mutlu, kimisi sakin görünüyordu. Kendini kalabalığın arasına verdi. Kafasında bütün gün döndü durdu düşünceler. Ne olacaktı şimdi, ne yapacaktı ve nasıl bu ağırlıkla yaşayacaktı?!  Bunu düşündükçe kendini kalabalığa daha da verdi. Çünkü o, kalabalıkta tüm düşüncelerinden uzaklaşabiliyordu.Bunu yapabildi mi peki, hayır!  O gün boş boş yürüdü manasız gözlerle etrafa bakarken… Bir yerde oturup kahve içti ve yanına bir sigara yaktı. Hava kararır gibi olunca evine döndü. O gece içmeme kararı aldı. Birkaç satır bir şey okuyup uyudu.

  Ertesi gün yepyeni bir güne ve hayata uyanmıştı. Uyandığında tek istediği kalıcı mutluluklar ve tüketilemeyecek sevgilerdi. Hep adını duyduğu ama içi onun için hep boş kalan “Aşk” kelimesi belki bir gün karşıma çıkar diye düşündü. Ve farketti ki herşeyi unutmuştu. Artık kendini haklı çıkarabilecek bir nedeni vardı. Galiba yine “kalpsiz”liği tutmuştu…


Hiç yorum yok: