26 Aralık 2010 Pazar

Keşkeler


        Onun için çok karanlık bir günde, belki de hayatının en kötü gününde, şöyle bir not aldı genç bir adamdan;

      " Büyüyoruz galiba. Yavaş yavaş roller değişiyor. Kiminin gitmesi gerekiyor ve gidiş saatini erteleme şansı olmuyor. Ama emin ol, gidenlerin yarattığı boşluğu mümkün olduğu kadar doldurmaya çalışacak insanlar hayatına girecek. Üzülme demek saçma! İnsan üzülmez olur mu hiç?! Ama en azından, en üzgün zamanlarında, bu dediklerim aklına gelsin."

       Bu satırlar belki de, söylenenler içerisinde duyduğu en değerli cümlelerdi. Söylenmiş olmak için söylenmediği çok belli, bir o kadar da doğruydu. Hayatın gerçekliği üzerine kurulmuş, yalın, kısa ve özdü. Gerçekten de öyle olmuş, yazıldığı gibi üzgün zamanlarında hep bu satırları hatırlamıştı. İçten içe sanki rahatlamış, olanları kabullenir hale gelmişti genç kadın da...

       Daha sonraları da, çok kez yalın ama anlamlı cümleler duydu ondan. Genç adam, sanki eliyle dokunduğu her yeri güzelleştiriyor, tüm yaraları dokunup iyileştiriyor, ağzından çıkan her cümleyle mutluluk veriyordu kadına. Bir anda hayatına giren bu yabancı adam, gün geçtikçe daha çok hayatına tutunuyor, ona moral, umut ve tüm olumlu duyguları aşılıyordu. İçinde hüzüne, üzüntüye dair ne varsa, onun sihirli bir dokunuşuyla birdenbire değişiyordu. Hayatıyla ilgili her adımda motive ediyor, dilinden çok iyi anlıyor ve ona yeni şeyler katıyordu. Onun sayesinde genç kadın, hayata daha güzel bakmaya başlamıştı...
        
      Zaman geçtikçe, kanına karışan bir ilaç gibi onun heryerini sardı. Üstünü kaplamış tüm küflü geçmişinden sıyırıp, ona yepyeni bir yaşam sunmaya başlamıştı. Her düşüncede, yakaladıkları her ortak noktada ve birbirlerini keşfettikçe daha da umutlanıyordu ikisi de. Gün geçtikçe, daha çok alışıyorlardı birbirlerine. Artık, seslerini duymadıkları ve görüşmedikleri her saat büyük bir eksiklik oluyordu ikisi için de. 
          
       Tek kötü şey, hayata dair "Keşke" lerinin olmasıydı. Çünkü, en çaresiz kelimedir keşke. İnsanı mahveder. Keşke, umutsuzdur. Keşke, zamansızdır. Keşke, insanın en çaresiz anlarında kullandığı kelimedir. Keşkeler anlamsızdır, "belki" olmadıkları sürece. Sonunda, keşkelerin olduğu cümleleri yoketmeye karar verdiler. Zaman içerisinde, keşkelerini, belkiye çevirmeyi başardılar. Belki de, ikimizin de istediği budur, belki gerçek mutluluğu bu şekilde yakalarız dediler. Birbirlerine tutundular ve hayatlarına kattıkları her güzellikle birlikte, omuz omuza devam ettiler yollarında...

   Genç adamın, kadına anlattığı masallardaki gibi mutluluk gitgide çoğalıyordu. Kadın da, artık ondan dinlemek istiyordu tüm masalları. Anlatırken, saçlarını okşayarak, en güzel uykulara onu teslim etmesini arzu ediyordu. Her başını çevirdiği noktada onu görmek; onun, sihirli dokunuşlarıyla hayatındaki her olumsuzluğu mutluluğa çevirmesini istiyordu. En güzel şarkıları onun sesinden dinlemek, korkarak uyandığı rüyalardan sonra yanında olduğunu bilmek, en güzel şarapları onunla tatmak, hiç gitmediği yerleri beraber keşfetmek ve çokça hissetikleri "huzur" u onunla birlikte yaşamak istiyordu. Aslında, genç kadın çok şey değil, sadece yanında olmasını istiyordu. Gözlerini her kapattığında, gözünün önünde onu ve yaşanacak güzel günlerini hayalliyordu.

   " Ben şimdi yatağıma gidiyorum. Belki, seni düşünürken uyuyakalırım. Uyursam merak etme. Çünkü ben, seni görmek için uyuyorum. Gözlerimi kapattığımda, seni düşünmeye başlıyorum. Yüzümde tebessümle, kendimi uykunun kollarına bırakıyorum. Tam uykuya teslim olacakken, telefonumun sesine gözlerimi açıyorum. Gelen mesaj senden. Yani, ben yine, sana uyanıyorum."

      Bir keresinde, bu satırları yazmıştı ona tüm çocukluğu ve içtenliğiyle. Kadının, mutluluğunu anlatabileceği en güzel ve sade ifadelerdi bunlar. Gözlerini açtığında, ondan gelen minik bir mesaj bile uç noktada sevindiriciydi onun için. Belki de, hayatımın geri kalanında o olmalı yanımda diye düşündü. Hep olmalı, her daim...

       En büyük korkuları, her daim böyle güçlü olup olamayacaklarıydı. Birbirlerine ne kadar değer verirlerse, üzmekten o kadar korkacaktı ikisi de. Ve ne kadar sakınsalar da, ellerine batan minicik bir kıymık yakabilecekti canlarını.

     Genç kadın, o gece gözlerini yine onun için yumdu, yaşanan tüm güzellikleri tebessümle hatırlayarak. Ertesi sabah, yine ona uyanmayı umdu. Her nefesinde onu düşündüğü gibi, onsuz olma fikrinin mutsuzluğu, bir kez daha geçti aklından. Hatta, ona ve aslında kendisine sorduğu, en düşündürücü cümle bile alıkoyamadı huzurundan. 

       "Sence, ikimiz de bu kadar fedakar olabilecek miyiz?"
                  

22 Aralık 2010 Çarşamba

Bugün

      Hayat hep bir koşturmaca, hep bir uğraş... Böyle geçer gider en güzel günlerimiz. Okul hayatında, ödev, sınav telaşı. İş yaşamında yerini koruma ve başarı savaşı. Daha çok çalışmalıyım, daha çok kazanmalıyım, daha başarılı olmalıyım, daha hızlı yükselmeliyim... 
      
     Her zaman, bir sonraki adımı düşünür dururuz hayatta. Ve, yarınımızı düşünmekten, bugünün tadını çıkaramayız. Kafamızdaki düşünceler, sorunlarımız, en mutlu anlarımızı bile gölgelerler. "Yarın ne olacak?" düşüncesi, bugünün güzelliklerini yok eder. Yarın olduğunda ise, bir sonraki günü düşünürüz. Bilmeliyiz ki, yarınlar sonsuzdur. Ama, bugünümüz bir daha geri gelmez. Bir dakika sonrasına nefes alacağımız kesin değilken, yarını düşünmek niyedir?
  
    Anımızın tadını çıkarmaktan da kendimizi alıkoyarız. Yarın, geç olduğunda da, zamanında yapmadıklarımız için üzülürüz. Hep böyledir hayat... Günlük telaşlarımız, hırslarımız, maddi tutkularımız bizi ve insani değerlerimizi öğütürler kendi çarklarında...
   
   Bunlara zamanımızın çoğunu ayırırken, tüm gün bunlara kafa yorarken, biraz olsun da sevdiklerimize zaman ayırmayı deniyor muyuz acaba?! Çünkü, onların yüzlerinde yarattığımız gülümseme, hiçbir şeyden değerli değildir.

   *Bu konuda size bir kaç minik dipnot: Ufacık da olsa sürprizler yaparak, verdiğiniz değeri hissettirerek, onlarla olduğunuz dakikaların tadını çıkarmaya çalışın. Başka hiçbir şeyi düşünmeden... Mesela, şimdi gidin ve sevdiklerinize kocaman sarılın. Hala hayattalarken, yapın bence bunu. Ve, onlarla yapmak istediğiniz hiçbir şeyi ertelemeyin...

    Bir yere gitmek istiyorsanız gidin, birisiyle zaman geçirmek istiyorsanız geçirin, sevdiğinizi söylemek istiyorsanız söyleyin. O an nerede, ne yaşamak istiyorsanız yaşayın. Sevgi sözlerini, övgülerinizi, özlemlerinizi içinizde tutmayın.Yarını beklemek, size çok şey kaybettirebilir. Kendinizi mutlu hissettiğiniz, her anın keyfine varın. Haftada bir gün olsun, o günü kendiniz ve sevdikleriniz için yaşayın... Bugününüzün kıymetini bilin.

17 Aralık 2010 Cuma

2.0.1.1

       2010 senesinin sonlanmasına ve pabucunun dama atılmasına sayılı günler kaldı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da "koskoca 1 sene ne çabuk geçti yav!" demekten kendimi alamadım. Gerçekten de öyleydi benim için. Göz açıp kapayıncaya kadar geçti gitti. "Acısıyla, tatlısıyla bir yılı daha geride bıraktık" şeklinde söylenen klasik bitirme cümlelerini, maalesef bu sene için söyleyemeyeceğim. Çünkü bu yıl, tatlıdan çok, acı yanlarını gösterdi bana. 25 yılımın en kötü senesiydi desem, abartmış sayılmam.
            
      Öyle yada böyle geçti gitti işte. Yaşadığım sayılı güzelliklere rağmen, 2010'u çok da hayırlı anacağımı söyleyemem. Artık, 2011 geliyor ve yepyeni bir yıl başlayacak hepimiz için. Değişen belki de sadece, tarihler ve takvimler olacak. Ama yine de, yeni yılda yeni umutlar beslemekten kendimizi alamayacağız.

     Her yılbaşı gecesinde olduğu gibi, yeni yıl dilekleri eşliğinde, kimisi içkinin dibine vurarak, kimisi de evinde mazbut bir şekilde çerez yiyip, televizyon izleyerek, kimisi de "yılbaşı da neymiş?!" diyip, erkenden uyuyarak girecek. Herkesin tek ortak noktası, yeni yıldan, "sağlık, para, aşk, mutluluk, huzur..." vs. istemek olacak. Bazı insanlar için cidden çok güzel olacak, bazısına da kötü sürprizler hazırlayacak.
   
   Ne olursa olsun insan, yeni başlayan her şeyde olduğu gibi, bunda da tüm güzelliklerin kendisiyle olacağını umut ediyor. Ben de herkes gibi, artık bu yıl şansım dönsün diyorum ve 2011'in benim yılım olmasını diliyorum. ;) Tabii ki, 1 Ocak sabahı uyandığımda, birdenbire mucizevi bir şekilde hayatımın değiştiğini görmem mümkün olmayacak. 2011'in, 2010'u örnek almayarak, onu telafi etmek istercesine, güzellikleri önüme sermesini dilemem de, hakkım olsa gerek...

       *2011'in hepimiz için şukela bir yıl olması dileğiyle... :)

1 Aralık 2010 Çarşamba

"Biri Uyudu, Öbürü Düş Gördü"

       Geçen hafta, Çağan Irmak'ın son filmi Prensesin Uykusu'nu izledim. Tipik bir Çağan Irmak filmi olduğunu söyleyebilirim. Basit bir senaryoda, yalın hikayeleri çok güzel süsleyerek, içine biraz duygu, biraz mizah, biraz hayalgücü katarak yine muhteşem bir iş çıkarmış.

      Her zaman uykudan önce uyumak için masal okunurken, bu filmde minik bir prensesi uyandırmak için masal anlatılıyor. Sıradan hayatlar, keyifli bir dil ve biraz da fantastik dünyanın kapıları aralanarak, öyle güzel anlatılmış ki... Yönetmen, her filminde olduğunda gibi, bunda da duygu yoğunluğu yaşatmayı başarmış. Hikayeyi izlerken, hiç yorulmadan, sıkılmadan içinde kaybolup gidiyorsunuz. "Aziz, Seçil, Neşet, Kahraman, Gizem, Aygül, Hacer"... Karakterler öyle samimi ki, sanki gerçekten yaşıyor gibiler. Kimi sahnelerdeki güldürücü anlatım ve espriler de oldukça başarılı.
   
    Usta, Genco Erkal'ın oyuculuğu tabii ki tartışılmaz. Diğer oyuncular da oldukça iyiler. Ama benim favorim "Neşet" karakterini oynayan, "Alican Yücesoy". Oyunculuğunu çok doğal ve eğlenceli buldum. :) Bu filmi sevmemdeki en büyük sebep bir de, REDD' in müzikleri oldu. Doğrusu, seçilen parçalar da, filme ayrı bir güzellik katmış. Filmin soundtrack albümünün hepsini dinledim. Sanırım önümüzdeki günlerde de çok dinleyeceğim. Kısacası, keyifli bir 90 dakika geçirmek için izlemenizi tavsiye ederim...

                                          
 
       

     
*Aziz’in günlüğünden:
   Kader değiştirilemez, değiştirilirse kader olmaz diyenler var. Olmasın varsın. Hiçbir şeyin değiştirilmeyeceği bir dünyada yaşamak ne umutsuzca olurdu öyle değil mi? Başına gelmiş kötü bir olay, öyle bir gün gelir ki olması gerektiği için olmuş ve daha iyi bir şeye neden yaratmıştır. Bilemezsin...