10 Ocak 2011 Pazartesi

Minik Sahil Kasabası

    Bir sahil kasabası düşünün. Minik ve şirin bir kasaba. İçinde, panjurları her sabah aydınlığa açılan, kuş seslerinin pencereden sızdığı, cumbalı evler; balkonlarında minik saksılarda açan renk renk çiçekler... Hepsi sahile çıkan; daracık, arnavut kaldırımlı yollar... Meltem esintisiyle buruna gelen, mis gibi fesleğen kokularının hakim olduğu sokaklar... Minik dalgaların şarıltısının, martı seslerine karıştığı, güneşin alabildiğine sarı olduğu ve yaktığı, iklimin hep baharda kaldığı yer...Gökyüzünün masmavi olduğu, denizinde maviyle yeşilin karıştığı; dışarıdan bakınca dahi, dipteki taşların tek tek sayılabildiği berraklıktaki suya sahip olan kasaba... 

        Deniz kenarında, maviye boyalı sandalyelere sahip, lavanta kokulu örtülerin üzerinde, tüm "Ege Lezzetleri"nin sunulduğu bir kaç minik restorant... Az ilerisinde, hasır tabureli sahil kahveleri...

         
        Sadece samimi insanların yaşadığı, komşuluğun hala ölmediği, candan dostların olduğu, herkesin birbirini tanıdığı küçük bir kasaba... Aslında, tipik bir "Ege Kasabası" anlattığım. Sardunyaların mutlaka bulunduğu minik yuvalarda yaşanan mütevazi hayatlar...
        
        Ege'ye ait; tüm otların, sebzelerin piştiği, zeytinyağlıların baştacı olduğu mutfaklar... Yeni yıkanmış balkonlardan sokaklara taşan, arada bir, iki tek atılırken inceden mırıldanılan Müzeyyen Senar nameleri... Akşam saatleri olduğunda, kadınların kapı önlerindeki kaldırımlarda buluşup lafladığı; çay içip, çiğdem çıtladığı, çocukların doya doya oynadığı sokaklar... Mayıs ayından, Ekim'e dek denize girilebilen; minik teknelerle, zaman zaman denize açılıp, akşam sefası yapılan minik sahil kasabası...

   O şirin kasabada, yanımda sevdiğim adamla geçireceğim bir hayat... Herşeyin iki kişilik olduğu bir ev... Sabahları, evin az ilerisindeki bakkaldan alınan sıcacık ekmekle, kekikli zeytinle yapılan kahvaltılar... Akşamları, güneş batış manzarası eşliğinde, afiyetle yenen yemekler... Güneşin yansımasıyla, altın rengi kumların göz kamaştırdığı kumsalda yapılan yürüyüşler...Bir bardak çayın ve yenen bir gevreğin lezzetinin bambaşka olduğu yer... "Mutluluk" için, bunların bile başlıbaşına sebep olduğu kasaba...

        Gelen her yeni günün, öncekinden çok da farklı olmadığı, "Huzur"un yerini başka bir hissin almadığı ve orada yaşayan herkesin yüzünde gülümsemenin yer aldığı; minik, şirin sahil kasabası anlattığım...

         Şimdi orada olmak vardı!

7 yorum:

Egeden Tarifler dedi ki...

Nereyi anlattiniz bilmiyorum ama benim gozumde foca canlandi :)

SLN dedi ki...

Belli biyer değil aslında bahsettiğim.. Tamamen hayali :)

Yusuf dedi ki...

Kalbimi huzurun sicakligi sardi. O kadar güzel yazmissiniz ki, anlatilmaz güzel. Tesekkür ederim. Yazilarinizi takip edecegim..

Frankfurt'tan sevgi ve selamlar, Yusuf.

Adsız dedi ki...

düslerimdeki ve hayallerimdeki hissleri ve duygulari birebir anlattiniz cok tesekkür ederim cok güzel yazmissiniz...

frankfurt´tan handan

Adsız dedi ki...

öyle bahsetmişsinizki hakikaten orda olmak orda yaşamak ve yaşlanmak vardı :((

SLN dedi ki...

Çok sağ olun... O zaman herkesin ileride bir gün, böyle bir yerde yaşaması dileğiyle diyelim :)

Adsız dedi ki...

Bir gün mutlaka orada olacağım. Tanrı'sal bir huzurun hazineleri vururken sahiline evimin. anlattığın o yerde olacağım.. şiirsel bir tattı, yüreğinize sağlik...