27 Ekim 2010 Çarşamba

Ölümün Soğuk Yüzü (14.04.10)

     Bugün ölüm denen şeyle bir kez daha yüz yüze geldim. Bu, hayatım boyunca üçüncü kez bir yakınımı kaybedişim. Öncekilerde ufaktım, o yüzden pek birşey anlamamıştım. Zaten çok da az hatırlıyorum. Ama bu seferkinde çok değişik duygulara kapıldım. 

      İnsan kafasında onunla yaşadıklarını, konuşmalarını, gülmesini, anılarını canlandırıyor. Ama biliyor ki, o insan artık dünyada yok. Sanki hiç öyle bir insan yaşamamış, dünyaya gelmemiş gibi. Sadece anılarda ve fotoğraflarında yaşıyor.

       Bana hep tanıdığım birisi öldüğünde şaka gibi gelir. İnanasım gelmez, sanki bir rüya gibi düşünürüm. Bir türlü kabullenemem. Oysa daha 2 gün önce, yoğun bakımda makinelere bağlı şekilde yatarken görmüştüm onu. O beni görememişti, duyamamıştı. Başına sürekli gelip giden doktorlar çabalıyorlardı.Her yolu deniyorlardı iyileştirmek için. Oradan kalkacağına, mutlu bir şekilde ayrılacağına öyle inanmıştım ki! Kendi ayağıyla gidip yatmıştı çünkü oraya. Nasıl cansız çıkardı! Sanki bir yerlerden çıkıp geliverecekmiş gibi geliyordu bana bugün de. Taa ki onu o şekilde görene kadar. Hayatımda ilk kez bir insanın cansız yüzünü gördüm. Bununla yüzleşeceğimi ve bakabileceğimi hiçbir zaman düşünmemiştim. İşte o an gördüm ölümün soğuk yüzünü… Oracıkta yatıyordu işte! Onun gözleri, onun ağzı, onun yüzü, onun bedeni…  Tek farkı ruhu yoktu. Bu sefer benimle konuşmuyordu, bana bakmıyordu. Ne kötü, ne sevimsiz bir şeydi ölüm ve gerçekten hiç kimseye yakışmıyordu.

       Bugün yine her mezarlığa gidişimde yaptığım gibi, mezar taşlarındaki ölüm tarihlerine baktım. Kimileri ben daha dünyada yokken vefat etmişler. Mezar taşlarındaki yazıları bile silinmeye yüz tutmuş. Ve hep şunu düşünürüm; bir zamanlar yer yüzünde böyle bir insan vardı. Onlarında sevenleri, sevdikleri ve iyi kötü bir çok anıları olmuştu. Kimbilir neler yaşadılar ve nasıl bu dünyaya veda ettiler. Şimdi ise öyle bir insan yok. Hatta o insandan kalan hiç bir parça bile yok. Hepsi hepsi bir torba kemik…

       Hayat ve ölüm arasında gerçekten incecik bir çizgi varmış. İnsanlar bir varmış, bir yokmuş… Düne kadar köşesinde oturan insan artık orada oturmuyor. Bir insanın yokluğuna alışmanın zorluğu ise esas burada başlıyor…

       Rahat uyu Dayday’ım..!

Hiç yorum yok: