Beni şu hayatta en etkileyen ve en hüzünlü gelen yerler; otogarlar ve tren garlarıdır. Ne zaman gitsem ya da görsem, bir garip hüzün kaplar içimi. Çünkü buralar bana göre “ayrılık zamanı” nı simgelerler. Hep gidişi, özlemi ve üzülen birilerini barındırırlar içlerinde…

Aynı şeyi otogarlar için de düşünürüm. Son dakikaya kadar beklenerek, zar zor ayrılınıp binilen otobüs ve hareketiyle birlikte yine camdan sallanan bir el… Bazen ağlamaklı gözlerle bakar, bazen de hüzüne dayanamayıp ağlarlar hafiften bir utanmayla. Giden, elindeki mendille gözyaşlarını siler, bir yandan da el sallar dışarıdan ona bakana. Uğurlayan ise otobüs uzaklaşana kadar bir süre takip eder. Otobüs uzaklaşır, uzaklaşır… Sonra gözden kaybolur. Giden olmak da zordur, kalan olmak da o an…
İşte bende hep böyle çağrışımları vardır. Sanki acımasızdır, kötüdür otogarlar ve tren garları. Sanki hep sevgilileri ayırır, onları üzer. Aslında tam tersi, bir kavuşmaya da sahne olabilirler. Çok özlenen birisi yine orada karşılanır mutlulukla. Özlem dolu sarılmalar, kucaklaşmalar da hep oralarda yaşanır. Ama benim kafamdaki resim hep kötüdür, hep ayrılığın göstergesidirler…
Kimbilir neler görürler, nelere şahit olurlar… Kimilerinin ayrılıklarına, kimilerinin kavuşmalarına, kimilerinin hüzünlerine, kimilerinin sevinçlerine tanıklık ederler. Bir dilleri olsa neler neler anlatırlar bize. Koltukları, bankları, duvarları neleri görmüşlerdir. Kimleri misafir ettiler, kimler gelip geçti köhne kaldırımlarından… Kimbilir kimler ayrıldı bir daha kavuşmamacasına sevdiklerinden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder